Belki Sessiz ve Gonca Özmen Şiiri Üzerine - Kenan Yücel

Belki Sessiz” Gonca Özmen’in “Kuytumda”dan (Hera Yayınları, 2000) sonra yayımlanan ikinci şiir kitabı (YKY, 2008). İki kitap arasında tam sekiz yıl var.

Gonca Özmen 1982 yılında Burdur’un Tefenni ilçesinde doğmuş. İlkokulu Tefenni’de, ortaokul ve liseyi ise Burdur Anadolu Lisesi’nde bitirmiş. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun.
Belki Sessiz ve Gonca Özmen Şiiri

Gonca Özmen de doksanlı yıllarda şiir yayımlamaya başlayan şairlerimizden. İlk şiiri 1997 yılında, Arif Damar’ın seçimiyle Varlık dergisinde, ‘Ustaların Seçtikleri’ bölümünde yayımlanmış. O da özgeçmişini irili ufaklı ödüllerle dolduranlardan: 1997 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde “dikkate değer” bulunmuş. 1999 Ali Rıza Ertan ve 2000 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülleri’nde birinciliğe değer görülmüş. 2003’te İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı  Anabilim Dalı Berna Moran Şiir Yarışması’nda birincilik ödülü; 2005 Homeros İnceleme Ödülü’nde “Edip Cansever’in ‘Kaybola’ Şiiri Üzerine” adlı incelemesine üçüncülük ödülü verilmiş. Belki Sessiz’le 2009 Sevda Ergin şiir ödülünü almış.

Lirik bir şiir yazıyor Gonca Özmen. Şiirlerinde ağırlıklı olarak duyguya yaslandığı gözlemleniyor. Görünenden çok görünmeyende arıyor şiiri. Yalın bir dili var. Konuşma dilinin olanaklarından yararlanıyor. Söz eksiltmelerine başvuruyor. Şiirsel yapıyı dizelerle kuruyor.  Şiirlerinin temel izleği ‘aşk’. ‘Ben’ söylemi ağırlıklı bir yer tutuyor şiirlerinde. Yer yer monolojik, yer yer diyalojik bir söylemle kuruyor şiirini. Sese fazlasıyla önem veriyor. Müziğin araçları olarak uyaklar, ikilemeler, ön yinelemeler, ses, sözcük ve dize yinelemeleri yoğun olarak kullanılıyor şiirinde. Biçime önem veriyor, disiplinli bir şiir kuruyor. Genellikle bildiği ve yinelediği biçimlere yaslanıyor, bir arayışa girişmektense durduğu yeri sağlamlaştırmaya çalışıyor. Kendi sesini ve biçemini kuramamış olması ise en büyük sıkıntısı; şiirlerinde İlhan Berk’in etkisi hemen gözlemleniyor.

Belki Sessiz’de toplam yirmi yedi şiir yer alıyor. Kitap Belki Sessiz ve Çünkü Annem adlarını taşıyan iki bölümden oluşuyor. Tek bir şiirden oluşan Çünkü Annemadlı bölüm kitapta biraz eğreti durmuş, bu durum Çünkü Annem’in gerek biçimsel, gerekse izleksel anlamda Belki Sessiz adlı ilk bölümdeki şiirlerden ayrılıyor oluşundan kaynaklanıyor. Belki Sessiz adlı bölümdeki şiirlerin temel izleği ‘aşk’ken, Çünkü Annem’in izleği ‘taşralı bir kadınının mutsuzluğu’dur. İlk bölümdeki şiirler çoğunlukla tekli ve ikili dizelerle kurulurken, Çünkü Annem bir dörtlük ve bir tekli dizeden oluşan dört ayrı bölümden meydana getirilmiş. Sözünü ettiğim nedenlerle Çünkü Annem adlı bölümün kitabın izleksel ve biçimsel bütünlüğünü zedelediği düşüncesindeyim.

Kitaptaki şiirler çoğunlukla tekli ve ikili dizelerle kurulmuş. Leke (s. 27), Elleriniz Vardı Barbar (s. 43), Akış (s. 46), Sanrı (s. 50), Kime Kalırsa (s. 68) ve Çünkü Annem (s. 73) adlı şiirlerindeyse bu biçimselliğin dışına çıkmış şair, üçlü, dörtlü, beşli dizeler de yer alıyor bu şiirlerde.

Kitap Shakespeare’in Macbeth’inden bir alıntıyla başlıyor: “Olmayan bir şey olandan çok sarsıyor beni: Tek o kalıyor ortada, o olmayan şey!” Gonca Özmen görünenden çok görünmeyende, olandan çok olmayanda arıyor şiiri, orada kurmaya çalışıyor. “Söz biter aydınlıkla gölge arası” (s. 53) dizesinde bu yaklaşımın ipuçlarını buluyoruz. Bu dizede aydınlığın var olanı, görüneni; gölgeninse olmayanı, görünmeyeni temsil ettiğini söyleyebiliriz. Şairin önemsediği yer ise aydınlıkla gölge arasındaki o ince çizgi, o belli belirsiz bölgedir, söz de orada biter (kim bilir, belki de ‘çıkar, yetişir’ anlamında kullanmıştır şair ‘bitmek’ sözcüğünü). Kitabın adında yer alan ‘belki” sözcüğü de böylesi bir belirsizliği imler.

Her iki kitabında yer alan şiirlerin temel özelliklerinden biri de lirizmdir. Olmayana özlemin, tutkunun lirizmidir onunki. ‘Ben’ söylemi, konuşulan dilden yararlanması, duyguya yaslanan bir şiir yazıyor oluşu, tutkularını, özlemlerini içtenlikle, yalın bir anlatımla dile getirmesi ve bunu yaparken özgün imgelerden, benzetmelerden yararlanması şiirinde lirizmi öne çıkaran öğelerdir.

Belki Sessiz’in temel izleği ‘aşk’tır. Her iki kitabını ve dergilerde yayımlanan şiirlerini birlikte değerlendirdiğimizde ‘aşk’ın Gonca Özmen şiirinin de temel izleğini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Yalnızlık, ölüm, nesneler, doğa bu şiirin diğer izlekleridir.

Belki Sessiz’de açık cinsel göndermeleri olan dizelere de sıklıkla rastlıyoruz: “Sonra gidip bir şiirin önünde soyunuyorum / Bir çocuğu öpüyorum adı sevişmek oluyor” (s. 30), “Sen oturup şeftali yiyorsun / Otlar diyorum yürüyor görmüyorsun” (s. 31), “Ah sevgilim aramızda bir iğne / Beni sana dikiyor” (s. 31), “Ağzın yatağımda uyuyor” (s. 33), “Beni böyle uzun sev / Gölü delirt / Tutuştur suyun kanını” (s. 34), “Beni böyle ıslak sev” (s. 35), “Beni öpersen dağılır zaman / Avlun olurum arsız otun” (s. 37), “Azaldığın yerden öpeceğim” (s. 38), “Sana fırtınayı dinleteceğim / Theşub’un çığlığını” (s. 39), “Ağzındı / Ve çocuktuk hâlâ sevişirken” (s. 42), “Allahın taş damında sevişirdik / Islaktınız ve elleriniz vardı barbar” (s. 45),  “Beni kirlet” (s. 46), “…gül benim açtığımdır” (s. 48), “Sevgilim kuşlara bakacak düşmekten korkmasa/ Doğulu bir rüzgârı esecek etimde, sonsuz” (s. 50), “Titrerken duyacağım çıplaklığın sesini” (s. 51), “Sevgilim kirli bir dua gibi yağacak üstüme / Öylece yağacak hazır dağılmaya, yok oluşa” (s. 52), “Kısrak oluşum mahmuzlar gecenizi” (s. 64).  

Belki Sessiz kesinlikle sessiz bir kitap değil. Gonca Özmen şiirde sese, ritme fazlasıyla önem veren, yaslanan bir şair. Şiirlerinin şiir olmasında ses ekseninin katkısı anlam ekseninkinden fazladır. Ses ve müzik daha da öne çıkmış bu kitabında. Nerdeyse tüm şiirlerinde uyaklarla, ses, sözcük ve dize yinelemeleriyle, ön yinelemelerle ritim elde ederken,  şiirini de müziğe iyice yaklaştırıyor Gonca Özmen, bunu yaparken aşırıya kaçıyor, sesin bu kadar ön plana çıkarılması,  ses – anlam uyumunu bozuyor çünkü.

Gonca Özmen bazen aynı dize içinde sözcük yinelemelerine başvuruyor:

Geçsem içinizden geçsem” (s. 25), “Kuşlar demiştik kuşlar” (s. 35), “Ellerimi, zor ve ağır ellerimi” (s. 51), “Sular varken eski sular” (s. 68), “Bir dalgınlıktangeldim ben bir dalgınlıktan” (s. 68), “Paslı bir kapandır insan paslı bir kapan” (s. 69), “Dönsem havada dönsem” (s. 69), “Daha gel daha” (s. 40).

Şiirlerinde ikilemelere de sıkça başvurduğu görülüyor:
böyle böyle” (s. 13), “daralıp daralıp” (s. 14), “gitsem gitsem” (s. 16), “yavaş yavaş” (s. 18), “durup durup” (s. 49), “açıp açıp” (s. 63).

Kitapta ön yinelemeler de yoğun olarak kullanılmış:

Bir yağmuru koymak var sabahın yanına/ Bir yağmuru şimdi üzgün boynuna” (s. 11).
İçimizden sular geçti/ İçimizden sessizlikler, dalgınlıklar” (s. 11).
Rüzgâr yine kayalardan söz ediyor/ Rüzgâr gezip gördüğü yerleri anlatıyor” (s. 18).
Bana beklet yontusunu ayaklarının/ Bana beklet saksında o mahcup çiçeği” (s. 25).
Her şey bizden ayrı/ Her şey biz varken yan yana oluyor” (s. 30).
Ellerinde bir ağaç/ Ellerinde telaşlı bir ağaca bakıyorum” (s. 31).
Sesin -o avlular dolusu/ Sesin -küskün gök, yenik ova” (s.32).
Azaldığın yerden öpeceğim/ Azaldığı yerden doğanın” (s. 38).
Onca su zambağı/ Onca taşlık yol/ Onca siyah kuğu arasında” (s. 43).
Onca çam ormanı/ Onca yenik patika/ Onca sahipsiz yeşil arasında” (s. 44).
Dünya bir daha dönmez sanırdım/ Dünya bir daha döndü” (s. 46).
Biri unutsa/ Biri unutmaz” (s. 47).

Yer yer art yineleme de kullanılmış şiirlerde:

Bense bir ağaçtan çıkıp geleceğim böyle yeşil/ Böyle baştan aşağı yeşil” (s. 50).
Tek katlı evlerde mutluluklar aradı. Yok. / Çok çocuklu evlerde cıvıltılar istedi. Yok.” (s. 74) (Yeri gelmişken, “yok” sözcüğünün aynı biçim ve işlevde art yineleme olarak kullanımı için Ahmet Erhan’ın “At Avrat Silah” adlı şiirine bakılabilir).

Kimi şiirlerde dizelerin de yinelendiği görülüyor:

Bulutları Kaldır (s.21) adlı şiirde “Böylesi daha iyi”, Leke (s.27) adlı şiirde “Sen başladın her şey geçip gitsin”, Gidiyorduk (s.60) adlı şiirde “Kusura doğru gidiyorduk” dizeleri yinelenir.

Donuk An adlı şiirdeyse ilk dize, sözdizimi tersine çevrilerek son dizede yinelenir:
Susarsın bir ırmak durur bir an” (s. 17), “An bir durur, ırmak bir, susarsın” (s. 17)

Edip Cansever’in "Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim" (Ben Ruhi Bey Nasılım) dizesi dönüştürülmüş ve italik olarak Bölünmeler adlı şiirin yapısına yerleştirilmiş: “Gitsem gitsem bir solgunluğa gidiyorum” (s. 16). Bu dizenin Behçet Necatigil’in bir dizesi olduğunu yazan Hulki Aktunç’u da böylelikle düzeltmiş olalım (Bkz. Hulki Aktunç, Kitap-lık, Sayı 122, Aralık 2008).

Gidiyorduk adlı şiirdeyse Necati Cumalı’nın “Ay Büyürken Uyuyamam” adlı kitabına bir gönderme var: “Boşuna değil ay büyürken uyuyamamak” (s. 60). Necati Cumalı’nın yalın dili, gönderme yapılan kitabın taşrayı, taşradaki insanların cinselliğini anlatıyor oluşu bu selamlamanın nedenini oluşturuyor diye düşünüyorum.

Kitapta bir tek özel ad geçiyor: Theşub (s. 39). Teşub, Hurri dininde ve Hititlerde fırtına tanrısıdır. Şairin çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği coğrafya Hititlerin eski yerleşim bölgelerinden biridir. “Sana fırtınayı dinleteceğim / Theşub’un çığlığını” (s. 39) dizeleri aşk’ın erotik bir gerilimle birlikte bireyin iç dünyasında yarattığı fırtınayı ve bunu sevgiliyle paylaşma arzusunu yansıtıyor.

Belki Sessiz’de yer alan şiirler, ilk kitabındaki şiirlerden biçimsel açıdan pek bir farklılık göstermiyor. Dize kuruluşlarında ve dilin kullanımındaysa Kuytumda’ya göre daha özenli ve titiz davranıldığı gözden kaçmıyor. Kuytumda’daki “Herkes pastel bozgundu kendine” (s. 13) gibi kötü dizelere, “Ortaçağın vahşi savaşında” (s. 31) gibi yanlış kullanımlara bu kitabında rastlamıyoruz. “İncinirim şapkası düşmüş bir sözcükten” diyen şairi ilk kitabının Fotoğraf şiirinde yer alan “mahkum” (doğrusu “mahkûm”olacaktı) sözcüğü de incitiyor olmalı, (Kuytumda, s. 31).

Şiirsel yapı yatay ve dikey olarak dizelerle kuruluyor Belki Sessiz’de. Şiirlerin başlıkları büyük harflerle verilmiş. Dizeler büyük harflerle başlatılıyor. Kitapta yer alan dizelerden yalnızca dördü kırılmış ve artlama dizeler küçük harfle devam ettirilmiş (bkz. s. 17, 20, 27, 54, 55). Noktalama işaretleri yok denecek kadar az kullanılmış: 2 tane nokta, 2 tane üç nokta, 23 tane virgül, 1 tane ünlem işareti. Hem noktalama işaretlerinin azlığı, hem de tekli ve ikili dizeler arası geçişlerdeki sessizlikler derin yapıda çağrışımlar yoluyla anlamsal ilişkileri düzenliyor, yeni anlam katmanları oluşturuyor. Olmuyor (s.65) adlı şiirde öznenin söylemleri iki ayrı yerde (ayraç) içine alınarak verilmiş. (Ne çok severim ayraç içinde sunulan dizelerin yankısını).

Gonca Özmen şiirinin kültürel artalanı çocukluğunun geçtiği taşradır. Bunu şiirinin sözcük dağarını incelediğimizde çok açık görüyoruz: rüzgâr, yağmur, ırmak, dere, gök, dutluk, ova, yaban inciri, şeftali, ardıç, çam ormanı, bulut, kuş, kelebek, karınca, yaban arıları, avlular, tenha evler, ahşap kapılar, patikalar, su zambakları, sardunya, zeytin ağaçları… “Tarlalarda koşuşturan, ağaçlara tırmanan, meyveleri dalından kopararak yiyebilen, böceklerin seslerini ayırt edebilen, çekirgelerin zıplayışını da sümüklüböceklerin gümüşten yollarını da izleyen, çiçeği de dikeni de, koşmayı da düşmeyi de bilen bir çocuk”tur o (Kitap-lık, Şubat 2010). Çocukluğun belleğindeki izleri, doğayla bu içli dışlılık şiirlerine yansıyor.

Belki Sessiz’de yer yer alışılmamış bağdaştırmalara rastlarız:

gecenin susmayan ağzı” (s. 14), “boynunun bahçesi” (s. 14), “okşuyorum tüylerini gecenin” (s. 16), “bir kadın bir ırmak döktü içine” (s. 27), “suyun kanı” (s. 34), “küflü yorgunluk” (s. 34), “ağzın yaprak kırgınlığı” (s. 41), “kekeme avlu” (s. 48), “suyun yarası” (s. 59).

Belki Sessiz’deki şiirlerde imgeler anlatımın ağırlıklı öğesidir:

Ben, o kâğıttaki/ Makas iziyim hâlâ” (s. 24), “Baktık acımız bir perde/ Kapattık” (s. 11), “Üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya” (s. 16), “Söz bir ürkek hayvan/ Gizlenir çalı dibinde” (s. 17), “Nasılsa çiçek açar bir çocuğun kesik kolu” (s. 19), “Gitsen uzak kentler bulaşacak yüzüme/ Konuşsan suya sessizliğim” (s. 22), “Gölgesiz bir suydum” (s. 23), “Yüzümde suskun ev tenhaları” (s. 25), “Kederimdeki faytonun ağır aksaklığı” (s. 25), “İkimizden esen rüzgâr/ yapraklar topluyor nasılsa” (s. 27), “Gövdemde bir patika uzar durur” (s. 28), “Ah sevgilim aramızda bir iğne/ Beni sana dikiyor” (s. 31), “Bense orda bir ağaç sadece kuşların bildiği” (s. 33), “Uzunca bir yolu gider gelirdi gözlerin” (s. 37), “Beni öpersen dağılır zaman / Avlun olurum arsız otun” (s. 37), “Ağzındı / Yıkılan ceviz ağaçları gibi// Tüm sesleri toplayıp gitti” (s. 42)

Gonca Özmen şiirinin bazı handikapları var, bunları burada paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum:

İncinirim şapkası düşmüş bir sözcükten/ (…)// Aksağını sevseniz şiirin, kusurunu (s. 64). Üstteki ikiliğin başında yer alan “incinirim” sözcüğü, anlamsal olarak, izleyen ikiliği de kapsıyor. Şapkası düşmüş bir sözcükten, şiirin aksağını, kusurunu sevenlerden incinen bir şairle karşı karşıyayız. Mükemmelliyetçi bir tutumu var Gonca Özmen’in. Biçime önem veriyor, disiplinli bir şiir kuruyor. Ritim için matematiksel hesaplara girişiyor, biçimi zorluyor. Şiirin biçimi üzerinde uyguladığı aşırı disiplin şiirini kısırlaştırıyor sanki. Arayışa girişmektense elindekiyle yetinmeye, durduğu yeri sağlamlaştırmaya çalışıyor Gonca Özmen. “Ben oldum!” havasında görüyoruz şairi. Verilen ödüller, hiçbir eleştirel derinliği olmayan övgü dolu yazılar şairi böylesi bir havaya sokarken şiirinin de yerinde saymasına neden oluyor ne yazık ki. Yeni arayışlara açık olmaması Gonca Özmen şiirinin handikaplarından birini oluşturuyor.

Gerek Kuytumda’daki gerekse Belki Sessiz’deki şiirleri okuduğumuzda İlhan Berk etkisi hemen göze çarpıyor ki Gonca Özmen şiirinin en önemli handikaplarından biri de işte budur. İlhan Berk’in biçemine ve sesine yaslanan bir şiirdir Gonca Özmen’in şiiri. Şiirlerde kullanılan sözcükler bile İlhan Berk’in sıklıkla kullandığı sözcüklerdir: nehir, rüzgâr, ırmak, deniz, ağız, leke, çocuk, gök, yaprak vs. Genç şairler için en büyük tehlikelerden biridir bu, usta bir şairin etki alanında kalmak, yörüngesinde gezinmek. Genç şair kendi sesini, biçemini ortaya koyamadığı sürece nasıl kişilik kazanabilir? İzlekleriyle, sözcük dağarıyla, sesiyle, biçemiyle bu kopuşu sağlayabilmek için var gücüyle çabalamalıdır Gonca Özmen. Asıl şiirini bu kopmayı ve hesaplaşmayı gerçekleştirdikten sonra yazacaktır diye düşünüyorum.

Bu şiirin diğer bir handikapıysa, izleksel anlamda “aşk”ın ateşten çemberi içinde dönüp duruyor oluşudur. Gonca Özmen, sıkıntılı biçimselliklerden kurtulup yeni izleklere açabilmelidir şiirini. Bu şiirin aşk izleği içinde kendini tekrarlayarak tüketmesi Gonca Özmen’in olduğu kadar Türk şiirinin de kaybı olacaktır.

Kaynak:*Kenan Yücel; Şiir’den Dergisi, Kasım – Aralık, 2. Sayı (28.10.2012)

Yorumlar

Bu Ayın Öne Çıkanları

Cemal Süreya Şiir Ödülleri 2012

Sevda Üstüne - Bedri Rahmi Eyüboğlu

Büyük Sevdaların Şairi Karacaoğlan - Zülfü Livaneli

Melih Cevdet Anday 2012 Şiir Ödülleri Belli Oldu

Anne Ne Yaptın - Cahit Sıtkı Tarancı

Beni Düşün Unutma - Yusuf Hayaloğlu

Varlık Dergisi Kasım Sayısında Melih Cevdet Anday

Madımak - Küçük İskender

Elleri Var Özgürlüğün - Oktay Rıfat